Öfke...
A. Normal,
B. Herkes tarafından hissedilen,
C. Vazgeçilemeyen,
D. Güçlü fakat kontrol edilmesi öğrenilebilen,
E. Saldırganlıkla aynı şey olmayan (saldırganlık; öfkenin kontrol edilemediği durumda ortaya çıkan bir davranıştır),
F. Yukarıdakilerin hepsi.
Eğer cevabınız F ise, öfkenin herkes tarafından hissedilen normal bir duygu olduğunu kabul ediyorsunuz demektir. Öfke bir davranış değildir. Öfke hayatın bir parçasıdır ve toplumun bize öfkemizle nasıl baş edeceğimizi öğretmede pek başarılı olduğu söylenemez. Genellikle kızların öfkeli görünmesi hoş karşılanmazken, erkeklerin öfkelerini olumsuz davranışlarla dışa vurmaları teşvik edilir ve ödüllendirilir. Peki öfke nedir?
ÖFKE
Öfke uygun ifade edildiğinde, son derece sağlıklı ve doğal bir duygudur. Ancak kontrolden çıkıp da yıkıcı hale dönüşürse okul-iş hayatında, kişisel ilişkilerde ve genel yaşam kalitesinde sorunlara yol açar. Pek çok kişisel ve sosyal problemlerin (örneğin, çocuk istismarı, aile içi şiddet, fiziksel ya da sözel saldırganlık, toplumsal şiddet) temelinde öfke vardır. Öfke hem dışsal, hem de içsel bazı olaylarla ortaya çıkar.
Arkadaşınız, anneniz, kardeşiniz, sokaktaki bir adam, öğretmeniniz gibi belli bir insana öfkelenebileceğiniz gibi; trafik sıkışıklığı, iptal edilen bir randevu gibi bir olaya da öfkelenebilirsiniz. Öfkelenmenizden kendi kişisel kuruntularınız sorumlu olabileceği gibi, daha önceden başınızdan geçmiş ve sizi öfkelendirmiş bazı olayların anıları da sorumlu olabilir.
Genellikle öfkeye yol açan nedenler arasında; engellenme, haksızlığa uğrama, fiziksel incinme ve yaralanmalar, tacize uğrama, hayal kırıklığı, saldırıya uğrama, tehditler sayılabilir.
devamı!
28 Mayıs 2010 Cuma
Namık Kemal(Hemşerim)
21 Aralık 1840'ta Tekirdağ'da doğdu, 2 Aralık 1888'de SakızAdası'nda öldü. Asıl adı Mehmed Kemal'dir, Namık adını ona şair Eşref Paşa vermiştir. Babası, II. Abdülhamid döneminde müneccimbaşılık yapmış olan Mustafa Asım Bey'dir. Annesini küçük yaşında yitirince çocukluğunu dedesi Abdüllâtif Paşa'nın yanında, Rumeli ve Anadolu'nun çeşitli kentlerinde geçirdi. Bu yüzden özel öğrenim gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. 18 yaşlarında İstanbul'a babasının yanına döndü.
1863'te Babıali Tercüme Odası'na kâtip olarak girdi. Dört yıl çalıştığı bu görev sırasında dönemin önemli düşünürve sanatçılarıyla tanışma olanağı buldu. 1865'te kurulan ve daha sonra yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan İttifak-ı Hamiyet adlı gizli derneğe katıldı. Bir yandan da Tasvir-i Efkâr gazetesinde hükümeti eleştiren yazılar yazıyordu. Gazete, Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin görüşleri doğrultusunda yaptığı yayın sonucu 1867'de kapatıldı. Namık Kemal de İstanbul'dan uzaklaştırılmak için Erzurum'a vali muavini olarak atandı. Bu göreve gitmeyi çeşitli engeller çıkarıp erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa'nın çağrısı üzerine Ziya Paşa'yla birlikte Paris'e kaçtı...
devamı!
1863'te Babıali Tercüme Odası'na kâtip olarak girdi. Dört yıl çalıştığı bu görev sırasında dönemin önemli düşünürve sanatçılarıyla tanışma olanağı buldu. 1865'te kurulan ve daha sonra yeni Osmanlılar Cemiyeti adıyla ortaya çıkan İttifak-ı Hamiyet adlı gizli derneğe katıldı. Bir yandan da Tasvir-i Efkâr gazetesinde hükümeti eleştiren yazılar yazıyordu. Gazete, Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin görüşleri doğrultusunda yaptığı yayın sonucu 1867'de kapatıldı. Namık Kemal de İstanbul'dan uzaklaştırılmak için Erzurum'a vali muavini olarak atandı. Bu göreve gitmeyi çeşitli engeller çıkarıp erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa'nın çağrısı üzerine Ziya Paşa'yla birlikte Paris'e kaçtı...
devamı!
27 Mayıs 2010 Perşembe
Şota Rustaveli ve "Kaplan Postlu Şövalye"
Şota Rustaveli'nin (შოთა რუსთაველი) ünü, ancak ölümünden yüzyıllar sonra yayılmış, ama bu ün çok derinlere kök salmış ve yapıtının çevresinde eşsiz bir sevgi çemberi oluşmuştur. Rustaveli ölümünden üç yüz yıl sonra Gürcüstan'ın tüm şairlerinin rehberi olmuş, "Kaplan Postlu Şövalye" (ვეფხისტყაოსანი) adlı yapıtı bütün şiirleri besleyen bir özsu niteliği kazanmıştır. Rustaveli daha sonraki yüzyıllarda ülkesinin edebiyat dünyasını çok derinden etkilemiştir. 12. yüzyılın derinliklerinden gözleri kamaştıran bir güneş gibi fışkıran bu büyüleyici şahsiyet kimdir? devamı
gürcistan
Gürcistan (Gürcüce: საქართველო, /sɑkʰɑrtʰvɛlɔ/) Karadeniz’in doğu kıyısında, Güney Kafkasya’da yer alan ülke. Tam adı Gürcistan Cumuhuriyeti’dir. Eski Sovyet cumhuriyetlerinden biri olan Gürcistan'nın kuzeyinde Rusya, güneyinde Azerbaycan, Ermenistan ve güneybatısında Türkiye yer alır. Ülkenin batı sınırını Karadeniz belirler.Devamı
26 Mayıs 2010 Çarşamba
leyla ve mecnun
Leyla ve Mecnun Mesnevisi:
Leyla ve Mecnun öyküsü Arap, Fars, Urdu ve Türk edebiyatlarında pek çok sanatçı tarafından mesnevilerine konu olarak ele alınmıştır.
Leyla ve Mecnun’un kökeni eski Arap halk öykülerine dayanmaktadır. Öykünün ilk doğuşu ile ilgili çeşitli görüşler vardır. Bunlardan birisine göre Mecnun 689 yılında öldüğü ve adının Kays bin Mülevvah el-Âmiri olduğu kabul edilen bir şaire bağlanmaktadır. Leyla ise bir rivayete göre aynı kabileye mensup birisi ve bir başka rivayete göre Mecnun’un amcasının kızı olan Leyla binti Mehdi el-Âmiriyye’dir. Başka bir görüşte ise Leyla ve Mecnun mesnevisinin amcasının kızına âşık olup da bunu açıklamak istemeyen Emevi ailesine mensup olan bir genç tarafından söylenilmiş şiir ve öykülerin biraraya getirilmesi ile oluştuğu iddia edilmektedir... devamı
Leyla ve Mecnun öyküsü Arap, Fars, Urdu ve Türk edebiyatlarında pek çok sanatçı tarafından mesnevilerine konu olarak ele alınmıştır.
Leyla ve Mecnun’un kökeni eski Arap halk öykülerine dayanmaktadır. Öykünün ilk doğuşu ile ilgili çeşitli görüşler vardır. Bunlardan birisine göre Mecnun 689 yılında öldüğü ve adının Kays bin Mülevvah el-Âmiri olduğu kabul edilen bir şaire bağlanmaktadır. Leyla ise bir rivayete göre aynı kabileye mensup birisi ve bir başka rivayete göre Mecnun’un amcasının kızı olan Leyla binti Mehdi el-Âmiriyye’dir. Başka bir görüşte ise Leyla ve Mecnun mesnevisinin amcasının kızına âşık olup da bunu açıklamak istemeyen Emevi ailesine mensup olan bir genç tarafından söylenilmiş şiir ve öykülerin biraraya getirilmesi ile oluştuğu iddia edilmektedir... devamı
24 Mayıs 2010 Pazartesi
23 Mayıs 2010 Pazar
kelimeler yetse
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)